26 Kasım 2008 Çarşamba

asker mektubu...

bir ses geliyor kulağıma uyanıyorum. ayak sesleri başka ayak seslerine karışıyor. bir ses,başka bir sese. derken kargaşa başlıyor,bir o yana bir bu yana...

sabahın en erken saatlerinde ellerimi ve yüzümü üşüten bir hava karşılıyor beni.ağaçların arasında yapraklar topluyorum.dallar sallanıyor hafifçe.dağların ardından ve dalların arasından inceden gözümü alan bir ışıkla doğuyor güneş.ilginç olan ise diğer tarafta ayın yavaşça gözden kaybolması oluyor. ve yorucu bir yolculuk başlıyor. zaman çabuk geçiyor,söylentiler,söylenceler ve adımlar çabuk ilerliyor.derken hava yavaş yavaş kararmaya başlıyor.dağlarda evlerin ışıkları yayılıyor,uzak.tıpkı istanbul'un titreşimli ışık oyunları gibi.

eller yorgun,ayaklar yorgun,gözler yorgun ama zihnim hep seninle.seni bedenime sığdırdım,seni yüreğime sığdırdım.sen nereye gidersen ben oraya.

başımı yastığa koyduğumda ilk gözlerine bakıyorum.gözlerin bende ve yüzünde ki o ince gülümseme... başımı yastığa koyduğumda gözlerimi kapattığım yerde.bir yorgun oluyorum bir durgun.bir suskun oluyorum bir coşuyorum.başımı yastığa koyduğumda,yüreğine sığınıyorum...

eren ergül
08.12.2006

bu mektubu samsun'da acemi birliğindeyken yazmıştım. bir günümün nasıl geçtiğini ve neler yaşadığımı anlatmaya çalıştım...



yorumlarınızı alttaki yorum kısmına yazabilirsiniz

deniz sen oluverdi

bu akşam bütün ışıklarını söndürdüm istanbul'un.
eğildim kız kulesi'nden bir avuç deniz kopardım yüreğine.
çünkü deniz çok şey öğretir adama:
sakinliği
hırçınlığı
sakinken köpürmeyi
hırçınken durulmayı
bulanmayı
aklanmayı
bereketi ve açlığı
enginliği öğretir,sığlaşmayı
anne olmayı bile öğretir,
sanki ayaklarında uyutuyormuşçasına bir sağa bir sola dalgalarıyla

bir avuç deniz kopardım yüreğine
deniz sen oluverdi...

eren ergül
27.11.2006 23:30


yorumlarınızı alttaki yorum kısmına yazabilirsiniz

babama

diyorki üstad;
''hiç bilir misin tutulan balıkların gözyaşlarıdır deniz?''...

peki hiç bilir misin engin bir deniz vardır babaların yüreklerinde?
korkularıyla
sevinçleriyle
gizledikleri ve heyecanlarıyla gözyaşlarını yüreklerine dökerler çünkü
babaların elleri de yürekleri de denizler kadardır
denizler kadar seviyorum seni
haklı ve haksızlıklarınla
seni
denizler kadar...

eren ergül
26.11.2008


yorumlarınızı alttaki yorum kısmına yazabilirsiniz

babama

24 Kasım 2008 Pazartesi

elveda

birbir azalırız ömrümüzden.
yapraklar dökülmüşlüğümüzün aynası oluverir
renk cümbüşü kalmaz elde
solmaya başlar tenlerimiz,yüreklerimiz
ve yavaş yavaş son noktaya geliriz
söylenir mi bu anda?
gitmek gerek
de haydi
elvada..

eren ergül
24.11.2008
yorumlarınızı alttaki yorum kısmına yazabilirsiniz

elveda

birbir azalırız ömrümüzden.

yapraklar dökülmüşlüğümüzün aynası oluverir

renk cümbüşü kalmaz elde

ve son noktaya geliriz

de haydi

elveda…

23 Kasım 2008 Pazar

yitirmek


Geldim, ardıma bakmadan hiç.
Ne yaşanmışsa bıraktım bir kenara.
Aldırmadım.
Ne buldumsa sana dair,
Getirdim.
Ellerimi uzattım,
Yitirdim.

eren ergül
2006 kış


üniversiteyi bıraktığımda babama yazdığım bir şiir
peki şimdi?
...



yorumlarınızı alttaki yorum kısmına yazabilirsiniz

eski bir İstanbul


Dün gece, eski bir İstanbul’a doğru yüzdürdüm mavilerimi
Bacaları tüten gecekondu evlerinin sıcaklığında sundum yüreğimi sana
Martılar suskunluğa inat,birbiri ardına…
Derken Kızkulesi sesleniyor dalgalar arasından
Sonra bir rüzgar alıp götürüyor fırtınalarımı
Ve aklıma düşüyorsun usulca.
İşte bu anda düşünmek olmaz bana,
İşte bu anda yelkenler fora…

Eren Ergül
11.11.2005



yorumlarınızı alttaki yorum kısmına yazabilirsiniz

çöker dizleri üzerine

Çöker dizlerinin üzerine,
Avuçları arasındadır hüzünleri
Uzatır ellerini boşluğa
Derin gelir, tutunamaz.
Ağlar ardından,başı eğik
Rüzgar vurur yüzüne,üşür
Kızgındır, kaşları çatık.
Ama bilir mavi yağar yağmurlar
Mavi olur ıslanır sokaklar
Hüzün değildir akan
Düşünür
Ağlar…


Eren Ergül
2006



yorumlarınızı alttaki yorum kısmına yazabilirsiniz

çocukluğuma özlem


Hep özenirdim evi iki apartman yanımızda olan Turgut abiye ve uçurtmasına
O daracık sokakta,
Koskocaman gökyüzünde bir kuş misali uçururdu uçurtmasını.
Bense evimizin camından
İpe bağladığım bir pazar poşetini yüzdürürdüm bulutlara doğru.
Rüzgar biraz ters yöne estiğinde
Kaşlarımı çatar,
O çocuksu duygularımla dudağımı büzerdim
Uçurtmam takıldığında elektrik direğine.
Bahar düştüğünde o eski gecekondu mahallemize
Küçücük ayaklarımızla koştururduk saklanacak yer bulmak için
‘‘önüm arkam sağım solum sobe, saklanmayan ebe’’
Ceplerim misketle dolardı yendiğimde arkadaşlarımı
Türlü isimler takardık
Kemik misketini beş taneyle değişirdik.
Nice sonra zili çalardı evimizin
Ağlayarak isterlerdi arkadaşlarım misketleri geri
Oysa bir Mustafa’yı yenemezdim.
Topladığımız gazoz kapaklarıyla türlü oyunlar oynardık
Annem bulduğunda tozlu pantolonumun cebinde içi toprak dolmuş kapakları
Bir sille patlatırdı kıçıma tokatları.
Derken böyle büyüdük
Artık ne uçurtmalarımız var ne de saklambaç oynadığımız günlerin tadı
Ve artık yok gazoz kapakları ceplerimizde
Misketlerimizde…

Eren ERGÜL
28.05.2005

...

Bugün bahçenden geçtim sabahın bir vakti
Sonra bir demet senden topladım
Ve sardım bir gazete parçasına.
Eve vardığımda koyuverdim eskimiş bir konserve kavanozuna
Ve doldurdum suyu ağzına kadar
Ve önceleri annemin yaptığı gibi bir de aspirin attım içine.
Denize karşı yürüdüm ardından
Bir nefes çektim içime senden,
Senden bir ciğer dolusu.
Sardım sarmaladım eve götürdüm.
Sonra bir rüzgar yanaştı rıhtıma
‘‘durma’’ dedi…
Sonra günler geçti aradan
Topladığım bir demet sen, bükmüştü boynunu
Yetmedi bir ciğer dolusu nefes
Yetmedi ağzına kadar dolu bir kavanoz su sana
Yetmedin.
Sen kendinden gittin
Sen sana yetmedin.


Eren ERGÜL
27.05.2005

...

Bir ses çıktı ansızın,
Boşlukta bir bıçak yarası gibi.
Bir çığlık gibiydi yıllardır susan ta derinlerde
Neyin sebebiydi yada neyin sonu?
Durdu.
Anlamadığım yerden vurdu.

Eren Ergül

üç nokta

Bildiğim sevdaların ardından koştum, bilmediğim şehirlere
Sonunu görmeden..
Her biri farklı geldi aynı duygularda.
Karmaşık zamanlar, yitik anlar..
Onca söylence ve yaşanmışlık bunca..
Kapanınca gözler düşünceler akılda..
Onca düşünce,
Düşündüm bunca
Ve gerisi üç nokta


14.12.2005

eylül sonu



Günler geçiyor hayatımdan,
Dalından düşen yapraklar misali
Ve her sabah yeni bir gülümsemeyle karşılıyor beni güneş
Yeni bir bahar kokusu gibi…
Sonra bir derin nefes çekiyorum içime
İki adım atsam denize düşecek gibiyim sanki
Sanki bir kuş misali uçar gibi
Ve aniden bir ses gelir kulağıma
Ta uzaklardan,öylesine derinden
Bir ses ki huzur dolar içime
Alır götürür benliğimi uzaklara
Ve emanet eder yüreğimi Eylül Sonu’na…

Eren ERGÜL
27/02/2005

yansımalar'ın ''eylül sonu'' adlı ney ve gitarla birlikte çalınan parçasına yazılmıştır

anneme mektup

Merhaba anne...
Anne diyebilmek ne kadar güzel bir şey.
Anne...

Her şeyi bir kenara bırakıp,kötü olan her şeyi,iyi olan her şeyi bir kenara bırakıp sadece anne diyebilmek. Emeğin anlamı,sabrın anlamı,uykusuzluğun,sevincin,tebessümün,gözyaşının anlamıdır anne ve paylaşımın yücesinde bir şey.

Paylaşım...
Belki çok şey paylaştık,belki de hiçbir şey. Ama güzel olan bir şey vardı, SEVGİ...hiçbir şey beklemeden sevmek. Belki yansıtıldı,belki de tam tersi. Vakitsiz ağlamak var anne usulca ve koynuna kapanmak ve saatlerce kalmak öylece ve kokunu en güzel duyguyla bir bebek saflığında,bir bebeğin gözündeki pırıltıyla ve öylesine içten içime çekmek var...
Kulağımda bir türkü; ‘iki dağın arasında kalmışam’....iki dağın arasında mıyım,neredeyim? bir yanda İstanbul... çocukluğumun geçtiği sokaklar,sevdiğimi kaybettiğim ev,içten olmasa da sadece gülmek için gülen ben,elimde beslenme çantasıyla ve kendimden büyük okul çantamla gülerek sana bakan çocukluğum. Okuldan kaçıp parka ağlamak için giden ve bir vakit Beşiktaş Sahili’nde çayını yudumlayan ben. Onca hüzün,onca sevinç,onca tebessüm ve gözyaşı... bir de yar sesi anne. İstanbul içinde kocaman bir yar sesi. Ve bir yanda Ankara. Peki anne neden rahatım dediğim yerde onca yaşanan şeyler yaşanmamışçasına,onca gözyaşı dökülmemişçesine,hiçbir şey olmamışçasına neden bu kadar özlüyorum İstanbul’u?
Şimdi yatağımdayım,sesini özledim anne. Nedendir bilmiyorum bu yazdıklarım. Yüzüne söyleyebilir miyim?biliyorsun söyleyemem. Beni tanırsın sen...buraya geldiğimde sen gitmiştin ve yoktun yanımda. Gözlerim seni aradı ve ilk defa korktum yalnızlığımdan,içimden ağlamak geldi,ağlayamadım. Bazen düşünüyorum da,benim için ağladığın günler,o kutsal gözyaşın benim için çok zor bir şeydi. Gözyaşı...bunun anlamını biliyorum. Senin bir gözyaşın için ben bin gözyaşı döktüm ve eğilip silemedim yanaklarını,bir türlü özür dileyemedim ve seni seviyorum diyemedim.
SENİ SEVİYORUM ANNE...

eren ergül
2002 eylül

tuhaf bir mektup 1



Gözlerine yandığım...
Gülüm...

Penceremin perdesi hafif aralıklı. Bir kımıldama var dışarıda,bir ses...Ne işi var ışığın bu gece vakti gökyüzünde. Neden böyle gürlüyor ,neden böyle ağlıyor vakitsiz. Burada yağmurlar hep böyle mi yağıyor?Bu sorunun cevabını ben de bilmiyorum.

Kapı açıldı bir ara,burnuma toprak kokusu geldi. Sanki sen gelmiştin buraya,Ankara’ya... Sanki seni soluyordum,sanki seni kokluyordum...içim bir tuhaf oldu,nerede ellerin,dudakların nerede? Hangi zemheri ayazındasın İstanbul’un?

Sana özlemi anlatamıyorum,sen de yaşıyorsun bunu,beni en iyi sen anlıyorsun,beni en iyi sen yaşıyorsun. Şimdi kulağımda bir türkü var; ‘yüce dağ başına yağan kar idim,yağmur yağdı güneş vurdu eridim’...

Gökyüzü hala gürlüyor,yağmur bitmek bilmiyor ve gökyüzü bizi ışığıyla aydınlatmaya devam ediyor. Korkuyorum...gel yanıma tenin tenime değsin. Üşüyorum...uzat elini sıcaklığından ver.


Eren ERGÜL
2005 kış

tuhaf bir mektup 2

Gözlerine yandığım...
Gülüm...

Akşam olunca içim bir tuhaf,özlemim yine yüreğimde. Bir şey çekiyor beni İstanbul’a,yüreğim ısınıyor bir yanım sende. Her akşam olduğu gibi yine kulağımda bir türkü; ‘elleri koynunda kınalı gelin,edalı gelin’...

Bugün yağmur yağmıyor,ayaz da yok. Dün üşüdüm koynum seni aradı. Usulca uzandım yatağıma,sımsıkı sarıldım kendime,kendimi ısıttım sende,çünkü bir yanın bende.

Şimdi bir kenarındayım ranzanın,yaslanmışım beyaz duvara. Yakmadım tütünümü bu kez,çekmedim dumanı içime. Toprak kokusu yok bugün,yağmur da yağmıyor. Üşüyorum,etme gel...


Eren ERGÜL
2005 kış

bir yol



Durdum
Ardımda bıraktığım bir yol baktığım.
Döndüm
Önümde bir yol
Başlamadığım.

Eren Ergül
2007

bir zaman


Bir zaman gelir ıssızım,
Ayak basılmamış bir yer gibi.
Bir zaman geçer çağlarım,
Bir akarsu gibi.
Bir zaman gider,
Sanki her şeye inat,
Ne ıssızım,
Ne de çağlarım.
Bakakalmış,
Ağlarım…

Eren ergül
2006

his

Bir rüzgarın savurduğu serinlikti yüzüme çarpan
Birden titreme sardı içimi
Ve bir türkü aldı benliğimi uzaklara.
Sonra gözlerin...
Anlatamıyorum,
Özledim...

Eren ERGÜL
2003

başlangıcın sonu

Ardıma düştü martılar
Sessizliğin çırpınışlarında çığlık çığlığa
Avuçlarımda soldu istanbul akşamları
Sokaklar sebepsizce vurdu alnıma yalnızlığı
Sonra yağmurlar yağdı uzun ve yorgun
Ve başlangıcına gelindi sonun

Eren Ergül
2005

annemin yüreği

Düşünüyorum
Ve gülüyorum kendime
Çocuk haylazlığım geliyor aklıma
Ve annemin yüreğine sığınıyorum
Ve annemin gülüşleri çocukluğum
Bir sevinç,bir hüzün sarıyor içimi
Bir şiir,bir türkü
Yaşıyorum seni
Şiirlerde,türkülerde

Düşünüyorum
Ve ağlıyorum kendime
Sevdam yalnız bırakmıyor beni
Ve annemin yüreğine sığınıyorum
Ve annemin gözyaşları gençliğim
Bir şarkı oluyorum bedeninde
Bir yağmur,bir sessizlik
Yaşıyorum seni
Yağmurda,sessizlikte

Düşünüyorum
Ve susuyorum kendime
Yaşıyorum nedenini bilmeden
Seviyorum
Haykırıyorum
Coşuyorum rüzgarla,sonra duruluyorum
Ve annemin yüreğine sığınıyorum

Eren ERGÜL
2002

kanayansa yüreğim

Adım atmayı öğrenirken
Düştüm dizlerimin üzerine.
Ardından bir rüzgar vurdu sırtıma
Yuvarlandım..
Ellerim yara bere içinde
Ve bedenim.
Kanayansa,
Yüreğim…

Eren Ergül
09/11/2005

duyuyor musun?




Kapatıyorum gözlerimi
Sessizliğimi dinliyorum gecenin bir vakti
Yabancı geliyor bana bu şehir
Bu sokaklar yabancı
Yağmurun sesiyle gülümsüyorum sana
Gözlerinden uzak türkü söylüyorum
Duyuyor musun?

Eren ERGÜL
2002

farzet ki...




Farzetki bir ağacım yanıbaşında biten.
Dallarıma salıncak kur,
Rüzgarım tez yetişir.
Farzetki bir okyanusum enginlerde.
Asıl küreklere,
Martılarım uğurlar seni.
Farzetki bir kumru kuşuyum en güzel sabahlara.
Uyan ve dinle,
Sana söylerim en güzel türküleri
Ve çık pencereye
Bak gökyüzüne,
Güneşim ısıtır yüzünü ve yüreğini…

Eren ERGÜL
12.05.2005

kelime oyunları



Öyle bir deniz ki ‘derin ve sonsuz’
Öyle bir deniz ki ‘mavi’.
Birbiri ardına,
Ne sıcak ne soğuk.
Kelimeler art arda
Kelimeler ışık oyunları…
Söndü ışık,
Kaldı geriye
Kelime oyunları.

Eren ergül
2005

ne zaman galibi olsam kaybedeniyim aynı zamanda

‘‘ ne zaman galibi olsam, kaybedeniyim aynı zamanda ‘’ dedi mavi…
Denizlerimiz durgundur, dallarımız sakin, toprağımız bereketli.
Derken bir fırtına kopar alacakaranlıkta heybetli
Denizlerimiz kabarır köpük köpük
Dallarımız kırılır bir bir, yapraklar düşer
Toprak kalmaz elde, sessizlik tek besindir.
Galibi olamazsın aynı zamanda kaybetmenin
Dayadıkmı sırtımızı denize
Dayadıkmı sırtımızı ağaca, rüzgara, toprağa
İşte o zaman galibiyiz kaybedilmeyenin aynı zamanda…

Eren ERGÜL
15.05.2005

siyah beyaz bir fotoğraf

Bir Kaç Damla Gözyaşı..//exp:21 aug.2008#490

Siyah beyaz bir fotoğrafta ürkek bir yüzdü pencereden bakan
Elinde solmuş papatyalardı dünden kalan
Yüreğinde koca bir yara sarıp sarmaladığı
Dokunduğunda sevda akan.

Eren Ergül
2006

ve açıldı perde

Ve açıldı perde…
Yaşamın gözlerinden akan yaşlara ve tebessümlere birer rol verildi.
Seni seyreden onca yürek,
Yüreklerini dağladı sen titrek bir sesle bağırırken.
Gözünden akan yaşlar ve tebessümler,
Onca yüreğin sesiydi
Ve onca yürek,mavi derinliğinde kendini buldu sende
Ve işte sona gelindi
Kapandı perde…


Eren Ergül
21.11.2005

kurşun

Şakağımdan bir kurşun girer
Ve herşeye inat,
Ellerim,
Yüreğine düşer…

eren ergül
12.12.2005