23 Kasım 2008 Pazar

tuhaf bir mektup 1



Gözlerine yandığım...
Gülüm...

Penceremin perdesi hafif aralıklı. Bir kımıldama var dışarıda,bir ses...Ne işi var ışığın bu gece vakti gökyüzünde. Neden böyle gürlüyor ,neden böyle ağlıyor vakitsiz. Burada yağmurlar hep böyle mi yağıyor?Bu sorunun cevabını ben de bilmiyorum.

Kapı açıldı bir ara,burnuma toprak kokusu geldi. Sanki sen gelmiştin buraya,Ankara’ya... Sanki seni soluyordum,sanki seni kokluyordum...içim bir tuhaf oldu,nerede ellerin,dudakların nerede? Hangi zemheri ayazındasın İstanbul’un?

Sana özlemi anlatamıyorum,sen de yaşıyorsun bunu,beni en iyi sen anlıyorsun,beni en iyi sen yaşıyorsun. Şimdi kulağımda bir türkü var; ‘yüce dağ başına yağan kar idim,yağmur yağdı güneş vurdu eridim’...

Gökyüzü hala gürlüyor,yağmur bitmek bilmiyor ve gökyüzü bizi ışığıyla aydınlatmaya devam ediyor. Korkuyorum...gel yanıma tenin tenime değsin. Üşüyorum...uzat elini sıcaklığından ver.


Eren ERGÜL
2005 kış

3 yorum:

Adsız dedi ki...

İnsana verilebilecek en güzel hediyelerden biridir adına yazılan yazılar, şiirler.. Teşekkür ederim..

Adsız dedi ki...

çok güzel okadar duygulandım ki yarama sanki tuz serpildi çok cnm yandı ağladım bu şiirnde....

mavi dedi ki...

bir fidan düşün eflatun...büyümesi gerek.büyümesi içinde günün geçmesi ve güneşi görmesi gerek.rüzgar bile doğru yerden esmeli.zamanla büyür.acele yok
yavaş yavaş.
fidan büyümeye başladıkça bahar gelecek.güneş ısıtacak onu.büyüyecek iyice.sonra kış gelecek.zemheri sırtına vuracak bu sefer.üşüyecek.yaprakları kopacak.ama bir zaman sonra yine güneş gelecek.tıpkı insan ömründe olduğu gibi.cemre ve zemheri hep olacak.ama o ağaçlar gibi ayakta sapasağlam durmak gerek.çünkü tebessüm ve acı olgunlaşmayı öğretir bize.