25 Mayıs 2009 Pazartesi

altta gelen üstte gidenler

odamdayım,
karanlık...
bir mum yakıp karşısına oturdum.
duvara yansıyan gölgemle yudumladım sevdamı
çocukluğumda yaptığım gibi:
baş parmaklarımı birleştirip,
diğer parmaklarımı kanat misali açıp
içimde yaşatıp büyüttüğüm mavilerime doğru uçurdum gölgemi,bir kuş gibi.
ve gittim
ardıma çok baktım bu kez
ardımdakileri gördüm
geldi...
durdun...
gittim...
ardımda gözler
ve ardımdan sallanan eller
dünyayı tersine çevirdim,
altta gelen,üstte gidenler...


eren ergül
mayıs 2009

19 Mayıs 2009 Salı

sen giderken

sen giderken,
ne kadar tebessüm varsa içimde sana dair,
hüzünlerimle,
bir çocuğun ağlayan sesindeki titreyişe büründü.
sen giderken,
böyle olacağını sanmazdım.
ben...
hüzünlerimi bile tanıyamadım.


eren ergül
mayıs 2009

11 Mayıs 2009 Pazartesi

şah mat

meğer ezberlemişim hikayemi
her günün sabahına giriş bölümüyle başlıyormuşum,
elimdeki beslenme çantasıyla bıyıklarımın terlediği ana kadar.

özneler,
nesneler,
yaşanan ve yaşatılanlar aynıymış gelişme bölümüne girerken bile.
öğlenler gözyaşıyla büyümüş akşamlara.
tekmeler,
küfürler,
ve suratımda patlayan tokatlar...
acımadı ki etim.
küçücük bir ümit bağladı yüreğimi sonuç bölümüne
ya ümitsizsiniz yada ümit sizsinizdir dedi biri
ortada kalmayı düşünmedi hiçbiri
ve üç noktalarım bitti.

ah hayat!
sanadır bu içimdeki feryat.
ve sona geldim,
bu oyun şah mat...


eren ergül
mayıs 2009

4 Mayıs 2009 Pazartesi

senin bir fidandan ne eksiğin var ki?

Seni bir fidana benzetiyorum. Büyümek için bekleyen bir fidan. Avuçlarımdasın. Henüz köklerin küçük. Gövden ince ve tek dalın bile çıkmamış. Toprağa ekiyorum seni ve kapatıyorum üzerini. Büyümen gerek. Büyümen için günlerin geçmesi gerek. Güneş görmen gerek. Rüzgârın doğru yerden esmesi gerek. Rüzgârı hissetmen gerek. Bir bebek gibi. Sevgiye muhtaç. İlgiye muhtaç. Şefkate muhtaç. Büyümen gerek. Ama hızlı değil, cok yavaş. Gün geçer güneş görür ömür. Toprak ısınır. Ve sen büyümeye başlarsın yavaşça.hadi birleştir ellerini ve parmakların birbirine girsin. Ellerini bir fidan farz et. Gün geçtikçe, güneş sırtına vurdukça, sen ısındıkça, rüzgâr serinlettikçe, sen büyümeye başlarsın. Şimdi parmaklarını yavaş yavaş açmaya başla. Gördün mü bak şimdiden on tane dalın oldu. Kalınlaşıyor gövden, kök salmaya başlıyorsun. Büyüyorsun. Sen büyüdükçe insanlar salıncak kuruyorlar dallarına. Böcekler saklanıyor kabuklarının altında, kuşlar yuva kuruyor. cicek açıyorsun, yaprakların çıkıyor, uzayan saçların gibi. Bak görüyor musun? Hissediyor musun? Büyümeye başlıyorsun. Günler geçiyor ama güneş yerini ayaza bırakıyor bu kez. Bir zaman ısınmıştın ve simdi üşümen gerekiyor. Evet, büyümek acı da verir. Şikâyet etme. Asla. Ayaz sırtına vurmaya başladı, üşüyor musun? Yaprakların solmaya başladı. Salıncaklar sahipsiz kaldı. Böcekler kaçtı senden, kuşlar terk etti seni. Seninle yeşeren, büyüyen yapraklar yavaş yavaş koptu senden. Rüzgârlar alıp götürdü hepsini. Kar yağdı sırtına. Islandın. Bak şimdi de küçülmeye başladın. Bunu en iyi bir ağaç yapabilir: Büyümesini bildiği gibi küçülmesini de bilen... Ve simdi ben tekrar geldim. Senden yeni bir tohum alıp tekrar ektim toprağa. Ama bu sefer gitmeyeceğim yanından. Sen büyüdükçe, güzelleştikçe, çiçek açtıkça, seni kırmak isteyen eller uzanacak. Ben müsaade etmeyeceğim buna. Kendimden bir çit öreceğim etrafına kimse uzanamasın sana diye. Ve bir değnek olup saplayacağım kendimi yanına ve bir iple bağlayacağım sana. Sen ayakta durmakta zorlandığında ben yanında olup yüküne ortak olacağım. Senle büyüyeceğim. Gün gelecek sen tekrar büyüyüp küçüleceksin. Bir ağaç gibi. Bunu en iyi bir ağaç yapabilir. Büyümesini bildiği gibi, küçülmesini de bilen. Sen bir fidandın ve bir ağaç olup kök saldın içimde.sen kök saldıkça toprak anlayacak seni.senin bir fidandan ne eksiğin var ki?

eren ergül
mayıs 2009